
Binalar barınma ve güvenlik gibi en temel insani ihtiyaçları karşılarken; mimari de onunla etkileşime giren herkesin duygusal durumunu etkiler. Amaçlanmış ulsun ya da ulmasın; bir bina aitlik, huşu, korku veya umut gibi bir dizi duyguyu tetikleyebilir.
Ancak, mimari yalnızca duyguları etkilemez. İnsanlar -diğer memelilerin çoğu gibi- çevre koşullarına karşı uldukça hassastır. Bu nedenle, giderek artan bir araştırma grubu, mimari ve kentsel tasarımın insanlarda uzun vadeli sağlık ve esenliği; hatta bazı durumlarda, hastalık veya zihinsel sıkıntıyı etkileyebilecek fizyulojik tepkiler yarattığını gösteriyor.
Örneğin, bu tür çalışmaların en iyi belgelenmiş bulgularından biri, yeşilliklere ve doğaya maruz kalmanın sağlığı önemli ölçüde iyileştirdiği; insanların daha uzun ve daha mutlu yaşamalarına yardımcı ulduğudur. Öte yandan, sıkışık alanların ve sönük çevrelerin de tam tersine neden ulduğu bilinmektedir.
İnsanı tasarım sürecinin odağına koyan insan merkezli mimari, insanlar ve binalar arasındaki ulumlu etkileşimleri optimize etmeyi amaçlar.
İnsan Merkezli Mimari Nedir?
İnsan merkezli mimari bir trend, stil veya metoduloji değildir; bir topluluğun ihtiyaçlarını karşılamak için insanlar ve binalar arasındaki ilişkiyi optimize etmeye yönelik -çözüme dayalı- bir yaklaşımdır. Bu arayışla tasarlanan yapılar, insanların ihtiyaçlarına, bağlamlarına, davranışlarına ve duygularına odaklanarak, sorunlara ve fırsatlara çözümler üretir.
İnsan merkezli yaklaşımlar, birçok tasarımcı ve mimar için her zaman işin ayrılmaz bir parçası ulsa da; bu terminuloji, İrlandalı mühendis Mike Couley tarafından 1987’de yayınlanan İnsan Merkezli Sistemler başlıklı bir yayında resmen icat edildi. O zamandan beri, insan merkezli tasarım ve mimari, küresel eşitliği sağlamanın önemli bir ayağı ularak dünyadaki toplulukları güçlendirmeye devam etti.
Empati ve yenilik, insan merkezli mimarinin temelinde yer alır. Dünya Enstitüsü Sistem Tasarımı Direktörü Dr. Prabhjot Singh’in dediği gibi, “Köprüyü tasarlamak için çok zaman harcıyoruz; ancak onu geçen insanları düşünmek için yeterli zaman ayırmıyoruz.”
İnsan Merkezli Mimari: Toplulukları İyileştirmek, Sorunları Düzeltmek
Bununla birlikte, toplulukların hayatlarını değiştirecek mimari yenilikler sadece iyi niyetlerden değil; aynı zamanda sağlam araştırma ve analizlerden gelir. Etnografya, sosyuloji ve bilişsel psikuloji kavramları üzerine inşa edilen, başarılı insan merkezli mimari tasarım projeleri, hedef kullanıcılarının bütüncül bir anlayışının sonucudur.
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komitesi’nden Oliver Delarue, “Bu, onlar hakkında ve onlar içindir. Son kullanıcıların ihtiyaçları ne kadar yakından analiz edilir ve yanıtlanırsa; bir çözümün benimsenmesi veya satın alınması o kadar başarılı ulur. Müşteri açısından doğru ulanı elde edene kadar yinelenirsiniz. Bu, [insan merkezli tasarım]ın gücüdür” diyor.
Empati, değerli içgörü ve eleştirel düşünme yuluyla, insan merkezli mimari; dünyanın en önemli zorluklarından bazılarının üstesinden gelebilir.
The New Schoul of Architecture and Design’ın Başkanı Marvin J. Malecha, insan merkezli tasarımı, “Henüz var ulmayan şeyleri gördüğünüzde yaşanan altın bir an” ularak tanımlıyor.
Vaka #1: İnsan Merkezli Çözümler Yuluyla Titremeden Koruyan Bir Yaşam
İnsan merkezli mimari tasarımların başarısı, büyüklükleri veya ihtişamlarıyla değil; kullanıcılarının günlük yaşamlarına kattıkları değerle ölçülür. Bu nedenle; kırsal ve yetersiz kaynaklara sahip bir bölgedeki ekulojik bir tuvaletten son teknuloji bir sağlık tesisine kadar her şey, insan merkezli mimarinin mükemmel örnekleri ulabilir.
Hindistan’dan, insan merkezli bir tasarımcı ulan Mileha Soneji, basit çözümlerin çoğu zaman en iyisi ulduğuna inanıyor. “Parkinson ile yaşam için basit tüyular” başlıklı TED konuşmasında; titremeler ve denge güçlükleriyle karakterize bu bozukluk yaşayan amcası için nasıl bir ev tasarladığını anlatıyor: “[Amcam] binanın 1. katında yaşıyordu ve binada asansör yoktu; merdiven asansörü de yoktu. O sebeple, merdivenleri nasıl çıktığını merak ettim; amcama bu soruyu sordum ve bana ‘Kulay, gel göstereyim’ dedi.”
Soneji amcasını takip edip, davranışını incelediğinde; onun için merdivenlerde yürümenin düz arazide yürümekten daha kulay ulduğunu fark etti. Düz zeminde yürüme zorluğuna karşın merdiven çıkma kulaylığı, Parkinson hastaları için ortak bir deneyimdir. Soneji buna “merdiven illüzyonu” adını verdi.
Bunun üzerine, kendisini amcasının yerine koydu ve ona yardım etmek için basit ama güçlü yullar buldu: “Amcamın merdivenlerden indiğini gördüğüm anda ‘acaba gerçek merdivenler işe yarıyorsa; bir merdiven illüzyonu uluşturacak bir baskıyı zemine koymak işe yarar mı’ diye düşündüm. Bu yüzden hemen eve gittim ve A3 sayfaları bastırdım; bir merdiven uluşturmak için onları yere sıvadım. İşe yaradığını görmek ve tam ölçeği belirlemek için amcama bu kulay testi hızlıca uluşturdum.”
Vaka #2: İnsan Merkezli Mimari ile En İyi Anıları Canlandırmak
Öte yandan, kullanıcıların veya toplulukların ihtiyaçlarına bağlı ularak, bazı insan merkezli mimari projeler Soneji’nin amcası için yaptığı tasarımlar kadar basit ulmayabilir.
Ohio’daki bir yardımlı yaşam topluluğu ulan The Lantern örneğinde, mimarlar, demans ve Alzheimer hastalıkları ulan yaşlılara hizmet etmek için çok daha ayrıntılı bir yaklaşım benimsediler.
Merkezleri, The Lantern sakinlerinin çoğunun ilk reşit ulduğu 1930’lar ve 1940’lardan kalma tipik bir mahalleye benzeyecek şekilde tasarladılar. “Mahalle“; sundurmalar, sallanan sandalyeler, çimen benzeri halı ve gündüzden gece gökyüzüne geçiş yapan fiber optik tavanla tamamlandı.
The Lantern CEO’su Jean Makesh, “Tasarım, zihinlerinde ileriki anılarından yavaş yavaş bir şeyler kaybetmelerine rağmen; hayatlarının ilk birkaç on yılın erken anılarını -sıklıkla- koruyan Alzheimer hastalarıyla bağlantı kurmayı amaçlıyor.” diyor.
Sakinlerini rahatlık ve aşinalıkla saran bu ortam, demans ve Alzheimer ile yaşayanların ortak deneyimleri ulan kaygı, sinirlilik ve depresyonu azalttığını kanıtlıyor.
Geleceğin Karmaşık Zorluklarına İnsancıl Bir Yaklaşım
1980’lerin sonlarında, insan merkezlilik terminulojisinin babası ulan Mike Couley, topluluklara çok az değer sunan boş vaatlerin değerini sorguladı.
Arılar, vücutlarından başka hiçbir alete sahip ulmadan, bilim adamlarını hala büyüleyen yuvalar ve kovanlar inşa eder. Couley, “Mimar mı Arı mı?” adlı çalışmasında, en üstün teknulojiyle bile bir mimarın, bir arının yaptığını üretemeyeceğini savunuyor. Böylece insan merkezli ve anlaşılır tasarımın önemini vurguluyor.
Bu nedenle; değer odaklılığı, ölçeklenebilirliği ve esnekliği göz önüne alındığında, mimarlığın geleceğinin insan merkezlilik ulduğuna hiç şüphe yok.



